• ANASAYFA
  • TARİH VE COĞRAFYA
  • DİL VE YAZI
  • TOPLUMSAL YAPI
  • İSKAN VE MİMARİ
  • DİN
  • ORDU
  • SANAT
  • KAZILMIŞ MERKEZLER
  • HARİTA
  • TURİZM
  • İSKAN VE MİMARİ
  • Yerleşme Biçimleri
  • Krali Kentler
  • Mezar Mimarisi
  • Su Mimarisi
  • DİN
  • Tanrılar
  • Tapınaklar Ve Dini Uygulamalar
  • Ölü Gömme Gelenekleri
  • SANAT
  • Çanak Çömlek
  • Dokuma
  • Duvar Resmi, Kabartma, Yontu
  • Mühürcülük
  • Fildişi
  • Boncuk
  • Maden Sanatı
  • Savaş Arabası ve At Koşum Takımı
  • Adak Levhası
  • Hançer Bıçak ve Ok Ucu
  • Kalkan
  • Miğfer
  • Kemer
  • Mobilya
  • Şamdan
  • Üç Ayaklı Kazan
  • Metal Kap
  • Kuyumculuk
  • KAZILMIŞ MERKEZLER
  • Başkent Tuşpa
  • Çavuştepe (Sardurihinili)
  • Ayanis (Rusahinili Eidurukai)
  • Erzincan-Altıntepe
  • Toprakkale (Rusahinili Qilbani-kai)
  • Yukarı Anzaf
  • Karmir Blur (Teişebai URU)
  • Armavir Blur (Argiştihinili)
  • Arinberd Erebuni
  • Bastam (Rusai-URU.TUR)
  • Kef Kalesi (Haldiei URU)
  • Körzüt
  • Patnos-Aznavurtepe
  • Kayalıdere
  • Ernis
  • Karagündüz
  • Dilkaya
  • Yoncatepe
  • Van-Altıntepe
  • Kalecik
  • Hasanlu
  • HARİTA
  • Harita
  • İnteraktif Harita
  • TURİZM
  • İletişim Bilgileri
  • Kaynakçalar
  • Videolar
  • Galeri
  • Katalog
  • MUŞAŞİR HALDİ TAPINAĞI
    TARİH VE COĞRAFYA

    Urartular başlangıçta Tevrat’ta geçen Ararat kavramı ile ilişkilendirilmiştir. Tevrat’ta bu terim İbranice yazımla “rrt” olarak geçer ve bu kavram Ortaçağ’da yanlışlıkla Ararat olarak okunmuştur. Bu kavramın Mezopotamya’nın kuzeyindeki dağlık bölge için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kutsal kitapta “Nuh’un Gemisi’nin karaya oturduğu dağ”, “Assur kralı Sennaherib’in katillerinin kaçtığı bölge” ve “Babil’i cezalandırmak için Yeremya’nın yardım çağrısında bulunduğu topluluklar” biçiminde referanslar bulunur. 19. yüzyılda çivi yazısının çözülmesi ile Ararat’ın gizemi de aralanmaya başlamıştır. Sesli harflerin yanlış kullanımıyla Ararat olarak okunan Tevrat’ta ki “rrt” teriminin, Urartu olarak okunması gerektiği ortaya çıkar. Böylelikle Tevrat’ta kuzeyin bu dağlık bölge için kullandığı ismin, Assur’un kuzeyindeki ezeli düşmanı Urartu’yu ifade ettiği anlaşılmış oldu. Assur belgelerinde kullanılan Urartu tanımına karşın Urartular kendilerini aynı isimle tanımlamıyorlardı. I. Sarduri’nin oğlu İşpuini’den itibaren Urartu kralları, yazıtlarında kendilerini Biainili Ülkeleri’nin kralı olarak adlandırırlar. Urartu-Biainili eşitliğini çift dilli (Bilingual) Urartu yazıtlarından öğreniyoruz. I. Sarduri, Van Kalesi Madır Burç yazıtında, kendini Nairi Ülkeleri’nin kralı olarak tanıtmıştır. Ondan sonra İşpuini ve oğlu Minua tarafından Kelişin Geçidi’ne konulan çift dilli yazıtın Assurca bölümünde Nairi ismi kullanılırken, Urartuca karşılığı Biainili olarak kullanılmıştır. Yine I. Rusa’ya ait Sideqan yakınındaki Topzawa Steli’de çift dillidir. Bu kez yazıtın Assurca olan kısmında Urartu olarak geçen terime karşılık, Urartuca metinde Biainili terimi kullanılmıştır. MÖ 1. binyılda dönemin koşulları çerçevesinde Anadolu ve Kafkasya coğrafyasında merkezi bir devlet kavramını tanımladığımızda bu kriterlere uyan yegâne oluşumlardan biri hiç şüphesiz Urartular’dır. Eskiçağ’da yazı, bürokrasi, diplomasi; merkezi yönetim tarafından inşa edildiği anlaşılan krali kentler ve bunlara bağlı birimler, standart planlı kamusal ve dini yapılar, yine merkezi bir otorite tarafından idare edildiği anlaşılan sulama, tarım ve hayvancılık gibi faaliyetler bir devletin temel kriterleri arasında sayılabilir. Anadolu ve Yakın Doğu coğrafyasında bu nitelikler göz önünde bulundurulursa MÖ 1. binyıl kronolojisi bağlamında Assur ve Urartu’nun ön plana çıktığı görülür. Urartu’nun sınırları, ana merkezleri ve yayılım alanları dikkate alındığında Van Gölü Havzası, Ermenistan ve Aras Havzası’nda krali merkezlerin yoğun olarak yer aldığı görülür. Kuzeybatı İran’da ise Urmiye Gölü çevresindeki ovalarda bir yapılaşmaya gidildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında Elâzığ-Malatya, Tunceli, Yukarı Murat Havzası, Erzurum-Erzincan bölümü de Urartu’nun etki alanı içinde yer alan diğer bölgelerdir. Bu bölgeler dışında kalan alanlar, daha çok dağlık bölgeler özellikle bahar ve yaz aylarında Urartu’nun ilgisini çekmiş olmalıydı. Nitekim bu alanlar, yerel aşiret ve beyliklerin küçükbaş hayvan yetiştiriciliğiyle uğraştığı yerlerdi. Kırsal nüfusa ait bu geniş yaylaklar, Urartu’nun geçici süreyle kontrol sağladığı veya haraç aldığı bölgelerdi. Ancak Doğu Anadolu yüksek yaylasının olumsuz iklim koşullarına ve dağlık bölgenin dezavantajlarına rağmen, yaklaşık 250 yıl bölgede egemenliğini sürdürebilmiş bir siyasi yapı olan Urartular bu direnç ve kabiliyetini nereden almıştır? Urartu kentlerinin yerleşme biçiminden mimari anlayışına, el sanatlarından tasvir sanatında kullanılan simgelere ve üslubuna varıncaya kadar birçok noktada Assur ile etkileşim içinde olduğu görülür. MÖ 13. yüzyılda beylikler dönemi ile başlayan ve Urartu’nun yıkılışına kadar devam eden tarihsel süreçte siyasi ve askeri olaylar da yine daha çok Assur’la ilişkidir. MÖ 1. binyılın başlarında Yakın Doğu coğrafyasının bu iki yükselen gücünün tarihsel ve kültürel gelişimini birbirinden bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Ancak etkileşimin büyük oranda Assur kaynaklı olduğu açıktır. Assur yıllıklarından anlaşıldığı kadarıyla, Urartu’nun devlet örgütlenmesinin ilk adımları Arame ile başlamakla birlikte merkezi devlet sistemine geçiş Lutipri oğlu I. Sarduri (MÖ 840-830) ile devam etmiştir. I. Sarduri adı, Van Kalesi’nin güneybatı eteklerinde yer alan Madır Burç üzerinde geçer ve I. Sarduri Assurca yazılan bu kitabede kendini “Nairi topraklarının kralı” olarak tanıtır. “Büyük kral Lutipri’nin oğlu, kudretli kral, Kâinatın kralı, Nairi ülkesinin kralı, Eşi olmayan kral, Savaştan korkmayan dehşet verici çoban, Kendine boyun eğmeyenleri mahveden kral Sarduri’nin yazıtı (Ben) Lutipri’nin oğlu, krallar kralı Bütün krallardan vergi kabul eden Sarduri’yim.” Van Kalesi’ndeki bu yazıt, Urartu’nun şu ana kadar tespit edilebilen ilk yazılı belgesidir. Daha önceki tarihsel bilgilerimiz ise Assur kaynaklarından gelmektedir. MÖ 9. yüzyıldan itibaren Urartu yazıtları karşımıza çıkmaya başlar ve bu ilk yazıtlar Yeni-Assur çivi yazısıyla yazdırılmıştır. Urartu Krallığı I. Sarduri ile birlikte siyasal ve kültürel açıdan hızlı bir gelişme içine girmiştir. I. Sarduri’den sonra Urartu tahtına oğlu İşpuini (MÖ 830-820) geçer. Bundan sonra İşpuini ve oğlu Minua’nın hanedanın geleceğini teminat altına almak için krallığı ortak yönettikleri (MÖ 820-810) bir sürece girdikleri her iki kralın isimlerinin bir arada geçtiği yazıtlardan anlaşılmaktadır. Minua’nın tek başına iktidarında ise (MÖ 810-785/80) devlet sisteminin ve hanedanın tam olarak oturduğu kabul edilir. İşpuini Dönemi’nde Urartu kimliği kamusal alanda daha belirgin biçimde izlenmeye başlar. Urartuca metinlerde kendi ülkelerine verdikleri isim olan Biainili ve başkentleri Tuşpa’nın yazıtlarda geçmeye başladığını görürüz. Ulusal tanrı Haldi, panteonun başı olarak ilan edilir. Krallığının ilk yıllarında bayındırlık faaliyetlerine önem veren Minua, başkent Tuşpa’dan çeşitli yönlere giden yollar üzerinde askeri amaçlı birçok kale ve kent yaptırmıştır. Onun dönemi, krallığın geniş ölçekte yayılımı, krallığın tarihi boyunca sürdüreceği genişleme siyasetinin temelini oluşturmuştur. Minua'dan sonra Urartu krallık tahtına I. Argişti (MÖ 785/80-756), II. Sarduri (MÖ 756-730), I. Rusa (MÖ 730-714/13) gibi krallar geçer. Bundan sonraki Urartu krallarının sıralaması ve hüküm süreleri oldukça tartışmalıdır. Kendi dönemlerine ait yazıtlar bırakmalarına karşın bu kralların tarihleri Assur kaynaklarına göre saptanabilmiştir. Buna göre Argişti II? (MÖ 709), Erimena oğlu Rusa II?, Argişti oğlu Rusa III? (MÖ 673/72-652), Sarduri oğlu III. Sarduri IV? (MÖ 646/642) şeklinde sıralanabilir. Bu krallar içinde Argişti oğlu III. Rusa Dönemi’nde (MÖ 673/72-652) Urartu’nun sosyal, kültürel ve siyasi anlamda oldukça fazla gelişme gösterdiği izlenir. Aynı dönem Yakın Doğu’da güç dengeleri de yavaş yavaş değişmeye başlar. Kafkasya ve İran coğrafyasından gelen Kimmer ve İskit gibi göçebe topluluklar, merkezi devlet yapılarını tehdit etmeye başlar. Yine MÖ 7. yüzyılın sonlarında İran’da güçlenmeye başlayan Medler Assur için tehlike oluşturmaya başlamış ve nihayetinde MÖ 612’de Assur’un yıkımına neden olmuşlardır. III. Rusa, göçebe toplumlardan kaynaklı, tüm Yakın Doğu’yu etkisi altına alan bu kaotik durumla baş edebilmek amacı ile Urartu’nun kuzeyine ve doğusuna önemli krali kale ve yerleşmeler kurmuştur. Ermenistan’da Erivan Ovası’ndaki Karmir-Blur, kuzeybatı İran’da Bastam gibi yerleşmeler hem mimari hem de diğer maddi kültür kalıntıları ile oldukça güçlü siyasi, askeri ve sosyo-kültürel bir yapıya işaret eder. Bunun yanında Van Gölü Havzası’nda da kazılmış merkezlerden, Ayanis başta olmak üzere Toprakkale ve Kef Kalesi gibi yerleşmeler bu zenginliği yansıtır. Urartu Devleti, yaklaşık 250 yıl boyunca Doğu Anadolu Bölgesi’ne altın çağını yaşatmıştır. Merkezden yönetilen güçlü krallık; dini, mimari, askeri ve sanatta katı bir standardizm doğurmuştur. Burada, maden işçiliği başta olmak üzere kaleler ve aşağı kentlerle temsil edilen mimari tarz ve tanrı Haldi eksenli din anlayışı göze çarpmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin sert iklim koşulları ve geçit vermez topoğrafyasına rağmen, yüksek bir medeniyet üretmiş olan Urartulardan sonra Doğu Anadolu bir daha aynı gelişmişlik düzeyine ulaşamamıştır. III. Rusa'dan sonra Urartu krallığı Ön Asya tarihindeki eski önemini yitirmiştir. Bu dönemden itibaren krallığın yıkılışına kadar geçen süre içinde bilgilerin azlığı, yıkılış aşamasını ve nedenlerini tam olarak anlamamızı güçleştirmiştir. Bundan sonraki Urartu krallarının isimlerinden başka kayda değer bilgiler pek yoktur. Yakın Doğu tarihinde Beylikler/Aşiretler Dönemi ile birlikte 600 yıl boyunca ön planda kalan Urartu Krallığı'nın, nasıl ve kimler tarafından ortadan kaldırıldığı tam olarak çözüme kavuşturulamamış olmakla birlikte son dönemlerinde yoğun olarak kuzeyli göçebe kavimlerin saldırısı altında olduğunu Assur kaynaklarından öğrenmekteyiz.



    MUŞAŞİR HALDİ TAPINAĞI
    GÜMÜŞ MADOLYON
    GÜMÜŞ MADOLYON